Anladığım kadarıyla Türkiye’de biyolojik kontrole gerçek bir ilgi var. Diğer ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye’nin portföyü çok daha geniş, çünkü ihraç edebileceğiniz çok sayıda değişik ürünleriniz var. Bu nedenle ben Türkiye’nin ihracatının giderek artacağına, artan talebi karşılayabilmek için de biyolojik kontrol alanında büyük adımlar atacağına inanıyorum.
Tarımın ana hedefi, sadece birim alandan çok ürün almak olmayıp, aynı zamanda sürdürülebilir tarım tekniklerine uygun, çevreye, insan ve hayvan sağlığına duyarlı ürün yetiştirmektir. Bunu sağlayabilmek içinse, sağlıklı ve verimli tohum, fide ve fidan kullanmak, iyi bir toprak işlemesi, sulama, gübreleme, budama vb. birçok tarım tekniklerinin uygulanmasının yanında üründe kalite ve kantite yönünden önemli kayıplara neden olan hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı da bilinçli bir mücadele yapmakla mümkündür. Gerek kalite ve gerekse kantite yönünden ürün kaybına neden olan bu canlılara karşı değişik canlı gruplarına göre değişik mücadele yöntem ve teknikleri geliştirilmiştir. Bunlar Kültürel Önlemler, Fiziksel-Mekaniksel Mücadele, Kimyasal Mücadele, Biyolojik Mücadele, Biyoteknik Mücadele, Entegre Mücadele ve Yasal Mücadele olarak sıralanabilir. Ancak bunlar içerisinde de kimyasal mücadele, kolay uygulanabilmesi ve sonucunun hemen alınabilmesi gibi özellikleri nedeniyle diğerlerine oranla çok daha fazla kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Yalnız dünyada ve ülkemizde biyolojik mücadele konusunda önemli artış görülmektedir. Özellikle tarımsal ihracatta yaşanan kalıntı problemleri biyolojik mücadeleye ilgiyi artırmıştır. Tarım, çevre, insan ve hayvan sağlığı açısından büyük önem arz eden biyolojik mücadele konusunu Swansea Üniversitesi Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tariq Butt ile konuştuk.
Türkiye, tarımsal potansiyeli yüksek olan bir ülke. Türk tarımı konusunda sizin görüşleriniz nedir?
Bence Türkiye, dünyanın en üretken ülkelerinden biri ve çok daha fazlasını yapabilecek potansiyeli var. Sadece kendisine yeterlilik açısından değil, ihracat olarak da potansiyeli büyük. Ayrıca, iklim çeşitliliği olması da çeşitli ürünler yetiştirilebilmesine olanak sağlıyor. Bu nedenle ülkenizin tarımsal ihracatla önemli bir gelir elde etme kapasitesi var. Ben Türkiye’nin potansiyelinin çok büyük olduğuna ve gelecekte bunu daha da arttıracağına inanıyorum.
İyi bir biyolojik kontrol konusunda üreticilerimize nasıl önerileriniz olur?
Bence üreticilerin tek seçeneği, entegre pestisit kontrol programlarını uygulamalarıdır. Avrupa’da bu zaten zorunlu. Pestisit kullanımı konusunda AB’nin çeşitli yönergeleri ve yasaları var. Avrupalılar, entegre pestisit kontrol programlarını vurguluyor ve bunların arasında en çok tercih ettikleri de biyolojik olanlar. Biyolojik pestisit kontrol programları çok çeşitli. Bunlardan biri tarım ilaçları kalıntısını yani beslenme zincirine sızan kimyasal maddeleri azaltmak. 2009 yılına gelindiğinde, Avrupa’da yasaların zorunlu kıldığı aşamalı kontroller sayesinde kimyasal maddelerin %67’den fazlası ortadan kaldırılmıştı bile. Dolayısıyla, bir piyasada ihtiyaçtan daha fazla sayıda pestisit varsa, biyopestisit üreticilerinin çiftçilere özellikle destek vermeleri, onlara ürünlerinden maksimum verimi nasıl alabileceklerini çok iyi anlatmaları son derece önemlidir. Bence bu, Türk çiftçisinin biyolojik pestisit kontrolünü benimsemesi yolunda atılacak en büyük adım olacaktır.
Biyolojik kontrol sözü neyi ifade ediyor?
Bence doğal olan her şeyi. Biyolojik dediğimizde doğada var olan bir şeyi düşünüyoruz. Doğa, biyolojik kaynaklarını zararlı böcek, parazit veya hastalık biçimlerinde de kullanabilir. Örneğin, insanlar da böcekler de hasta olabiliyor. Dolayısıyla, bazı hastalıklardan bir kısım küçük pestleri öldürmek için yararlanarak, hastalık nedeni olan organizmaları en iyi şekilde kullanabiliriz. Sonra bitkiseller var, yarı kimyasallar var. Bence Türkiye’nin şu anda en büyük zayıflıklarından biri yarı kimyasallar alanı. Oysa burada büyük potansiyel var. Kimyasallardan öncelikle pesti kontrol altına almak için yararlanabiliriz. Bir diğer yöntem, pesti kontrol maddesi için yem olarak kullanmak olabilir. Bu durumda geniş bir alanı kullanmaya gerek kalmaz çünkü pest onu kontrol maddesine yönlendiren bir ışın huzmesine çekilir. Böylelikle hem kontrol maddelerini hem de kimyasalları daha az miktarda kullanmış oluruz. Üstelik, daha başka stratejiler de geliştiriliyor. Önemli olan sadece ürünün kendisi değil. Kullanıcıya çeşitli stratejileri, gerekli eğitimi ve tekniği sunmak da son derece önemli.
Biyolojik kontrole neden gerek duyuldu?
Birçok nedeni olduğunu düşünüyorum. Bunların büyük bir bölümü, kimyasal maddelerin insan sağlığına ve çevreye zararlı oluşu. Yüksek miktarda olursa bazı kimyasal maddeler kansere ve bir takım başka hastalıklara yol açtığı gibi arıları ve diğer polen taşıyıcıları zehirler. Oysa arılar yok olursa tarımsal üretimde çok önemli ölçüde bir azalma olur. Kimyasal maddeler doğal yasama ve biyoçeşitliliğe zarar verir ve suları kirletir. Kirli su demek insan hayatının bir kez daha tehlikeye girmesi demek. Sudaki zehir gözle görünmediği gibi tüketildiğinde olumsuz sonuçları da hemen görülemeyebilir. Fakat, etkileri eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Bu nedenlerle hem insan sağlığına hem de çevreye zararlı olan tüm kimyasal maddeleri yok etmek ve pest kontrolü için daha güvenilir yöntemler araştırmak son derece önemli. Bu, ekonomik yönden de çok önemli. AB’nin bu konuda kısıtlamaları var ve ürünlerde tarım ilacı kalıntısı için bir tavan belirlemiş (MRL=maximum level of residue). Yani AB ülkelerinden birine ihracat yapacaksanız bu tavanı aşamazsınız yoksa malınız geri çevrilir. Şimdiye kadar bazı ülkelerin ihraç ürünlerinin reddedildiği oldu ve o ülkeler milyarlarca dolar zarara girdi. Dolayısıyla, AB yasalarına uyumlu ve rekabet üstünlüğüne sahip olmak isteyen üreticilerin belirtilen tavan miktarları aşmamaları gerekir.
Günümüzde biyolojik kontrol konusu küresel olarak hangi konumda?
Ben olumlu anlamda bir değişim görüyorum. Biyolojik kontrolü benimseyen ülkeler giderek çoğalıyor. Üstelik, gelişmekte olan ülkeler ya da üçüncü dünya ülkeleri diye bilinen ülkelerden birçoğu da kendiliklerinden biyolojik kontrole geçti. Hindistan üretmekte olduğu biyolojik ürünlerin sayısını arttırdı. Kolombiya gibi bazı Güney Amerika ülkeleri biyolojik kontrole başladı. Bence tüm dünyada kimyasal tarım ilaçlarına alternatif olabilecek ürünlere gereksinim olduğu kesin. Bazı Afrika, Asya ve Güney Amerika ülkelerinin ihraç ettiği mallar kendilerine iade edildi. Önemli olan soru şu: ürünlerdeki tarım ilacı kalıntısını veya kimyasal maddeleri nasıl azaltabiliriz. İşte bu sorunun cevaplarından biri tarımda biyolojik kontroldür.
Gelişmekte olan ülkeler arasında biyolojik kontrol açısından hangi ülke en iyi durumda? Hindistan mı?
Hindistan’da çeşitlilik olmasına rağmen nüfusun 1,2 milyarı aşmış olması bir sorun. Büyük ölçüde kırsal olduklarından antijen sorunu yaşamıyorlar. Ancak, kalite kontrolü hemen hemen hiç yok yani biyolojik kontrol ürünleri kalitesiz ve dolayısıyla çok etkin değil. Fakat yararlı olabilecekleri başka bir alan var: fason üretim yani başka ülkeler için üretim. Üstelik işgücü ve maliyet ucuz. Hem üretimi hem de kalite kontrolü kolay bazı ürünler için düşünülebilir.
Kuzey Amerika ülkeleri bu konuda daha kolay ve daha süratli olabilir mi?
Kesinlikle. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kurallar biraz daha gevşek. Avrupa’daki kurala göre, sizden ürününüzün güvenli olduğunu kanıtlamanız beklenir. Amerika’da ise bir ürün güvenilmez olduğu kanıtlanana kadar güvenli olarak kabul edilir. Amerikalıların yaklaşımı değişik. Zaten bu nedenle Amerika’daki kayıtlı ürün sayısı Avrupa’dakinden çok daha fazla.
Sizce gelecekte hangisi var olacak? Biyolojik kontrol mu, yoksa kimyasal kontrol mu?
Bence her ikisi birlikte var olacak, çünkü her ikisine de ihtiyaç var. Ancak, gelişmeler gösteriyor ki biyolojik kontrol maddelerinin yıllık satışları giderek artıyor. Bu, kaçınılmaz bir durum. Zamanla kanun koyucular neyi sorgulamaları gerektiğini anlayacaklar. Çünkü biyolojik ve kimyasal kontrol maddeleri hakkında günümüzde sorulan soruların bir kısmı ya konuyla ilgisiz ya da uygun değil. Benim görüşüme göre şu anda sistemde bir gelişme olmakta; biyolojik maddelerin piyasaya gittikçe artan sayıda girdiğine tanık oluyoruz.
Türkiye’de yapılan kontrol çabalarını izliyor musunuz? Durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki trendi pek izleyemedim, fakat bir takım Türk şirketleriyle birlikte iş yaptığımız için arada bir “snapshot” dediğimiz türden anlık izlenimlerim oldu. Anladığım kadarıyla burada biyolojik kontrole gerçek bir ilgi var. Ancak, bu konuda ülkenizde büyük bir boşluk olduğunu ve işin henüz başında olduğunuzu düşünüyorum. Oysa diğer ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye’nin portföyü çok daha geniş, çünkü ihraç edebileceğiniz çok sayıda değişik ürünleriniz var. Bu nedenle ben Türkiye’nin ihracatının giderek artacağına, artan talebi karşılayabilmek için de biyolojik kontrol alanında büyük adımlar atacağına inanıyorum.
Biyolojik kontrol için yararlı böcekler, mikrobiyolojik veya biyokimyasal ürünler ya da bitki kökenli maddeler arasından hangisinin kullanımı sizce daha önemli?
Her şeyin yeri farklı. Örneğin, mikroplardan yararlanıyoruz, çünkü bazı alanlarda mikrop dışında hiçbir seçeneğimiz yok. Türkiye’de kestane üreticileri için böyle bir durum oldu. Kestanedeki pesti öldürebilmek için kestanenin altına mantar hastalığı mikrobunu yerleştirdik. Hiçbir kirlilik yaratmadan %80-%90 kontrol sağladık, üstelik bu üretici için de çok düşük maliyetli oldu. Bazı pestler çok güçlüdür ve mikrobun yanı sıra düşük dozda bir kimyasal madde de kullanmak zorunda kalabiliriz. Bu yöntemin ismi “stress and kill”. Burada, önce kimyasal maddenin pest üzerinde bir baskısı olur ve pest mikrobik enfeksiyona karşı daha savunmasız kalır. İlk etki kimyasal maddeden gelmekle birlikte böceği öldüren mikroptur. Mikroplar daha başka durumlarda da kullanılıyor, özellikle zararlı böceklere ve parazitlere karşı. Bazı parazitler bazı ürünlerin %60’ını yok edebilir. Hangi maddeyi kullanacağınız ürüne ve yönteminize bağlı. Önemli olan nokta çabalarınızın boşa çıkmaması. Bir örnek vereceğim: Zararlı böceklere ve parazitlere karşı başında önlem almayan bir üretici biliyorum. Pestler giderek çoğalınca telaşla kimyasal madde kullanıyor ve sadece pestleri değil ürünün kendisi de dahil olmak üzere her şeyi öldürüyor. Organik olmak istiyorsunuz, biliyorum. Unutmayın, eğitim ürünleriniz kadar önemli.