- 1988 yılında Antakya’da doğdum. Zirai İlaç, Gübre, Tohum bayiliği baba mesleğimiz. Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunuyum. Aynı üniversitede yüksek lisansımı da tamamladım. Bu yıl ise doktoramı tamamlayacağım. 2011 yılından itibaren Sürmeli Keleş Tarım’ı yönetiyorum. 1989 yılında babam şirketi kurdu. Bayrağı devraldığım günden buyana babamın eserini büyütmeye çalışıyorum. 35 yıldır sektörün içindeyiz.
- Bu sene üreticinin ürettiği buğday ve diğer emtialar para etmedi. Buna rağmen girdi maliyetleri iki, üç kat artış gösterdi. Bu şartlar altında üretim yapılamaz hale geldi. İlerleyen yıllarda hem ülke ekonomisi hem de gıda açısından büyük sıkıntılar yaşanacağının göstergesidir bu durum.
- Devlet bölge çiftçisini hiç olmadığı kadar desteklemelidir. Böyle giderse önümüzdeki sezon çiftçi ekimden uzaklaşacak. Özellikle pamukta büyük tehlike var. Ülke olarak pamukta %60 oranında dışa bağımlıyız. Amik Ovası da önemli pamuk üretim bölgesidir. Girdi maliyetleri bu hızla artar, emtia para etmezse pamuk ekimi düşecek. Tehlikenin farkına varmalı artık devletimiz.
Ülkemiz son yüzyıldaki en büyük depremlerden birini yaşadı. 6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş ve akabinde Hatay merkezli depremler, büyük yıkıma ve can kaybına neden olurken, 11 ilimiz yara aldı. Depremlerin en yıkıcı etkisinin hissedildiği illerimizin başında ne yazık ki Hatay\Antakya geldi. Geçtiğimiz ay Sumi Agro Turkey ekibinden Sayın İbrahim Fidancı ve Sayın Yasin Öz ile Antakya’ya giderek, bölgenin ileri gelen tarım entelektüellerinden Sayın Mustafa Sürmeli’yi ziyaret ettik. Sürmeli Keleş Tarım Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mustafa Sürmeli ile afetin tarımsal üretime etkisini, üretimin durmaması için zor şartlar altında verdikleri mücadeleyi ve daha birçok şeyi konuştuk.
Sayın Mustafa Sürmeli, çocukluğundan itibaren tarımla iç içe olan bir toprak sevdalısı. 1989 yılında babasının kurduğu Zirai İlaç, Gübre ve Tohum bayisinde büyüyen Sayın Sürmeli, günümüzde babasından devraldığı bayrağı gururla ve başarıyla dalgalandırıyor. Antakya’da dünyaya gelen, eğitimini bu verimli topraklarda tamamlayan ve Yüksek Ziraat Mühendisi olan Sayın Sürmeli, soyadlarını taşıyan Sürmeli Keleş Tarım’ın kuruluşunu ve geldiği noktayı şu sözlerle anlatıyor: “1988 yılında Antakya’da doğdum. Zirai İlaç, Gübre, Tohum bayiliği baba mesleğimiz. Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunuyum. Aynı üniversitede yüksek lisansımı da tamamladım. Bu yıl ise doktoramı tamamlayacağım. 2011 yılından itibaren Sürmeli Keleş Tarım’ı yönetiyorum. 1989 yılında babam şirketi kurdu. Bayrağı devraldığım günden buyana babamın eserini büyütmeye çalışıyorum. 35 yıldır sektörün içindeyiz. Çocukluğumdan itibaren babamın yanında çıraklıktan başladım bu kutsal mesleğe. 2014 yılında normal zirai ilaç bayiliği sistemine ek olarak yeni bir sistem geliştirdik. Üreticiye ekimden hasada kadar ne isterse veriyoruz. Sahaya çıkıp teknik destek sunuyoruz. 3 şubemiz bulunmaktadır, Antakya, Kırıkhan ve Serinyol olmak üzere. Kırıkhan şubemiz depremden hasar gördüğü için şuan hizmet veremiyor. Son 2 yıldır da Sürmeli Grup altında çırçır fabrikası kurup, üreticilerden ürünlerinin tamamını alıyoruz. Üretici kurduğumuz sistemden çok memnun. İhtiyacı olan her şeyi biz karşılıyoruz, bir nevi çiftçiyi finanse ediyoruz. Üretici sadece işçilik yapıyor.”
Depremin ardından çalışmalarımıza bir saniye bile ara vermedik
Babasından devraldığı şirketi hızla büyüten ve başarılı çalışmalara imza atan Sayın Sürmeli, depremlerin ardından Antakya’yı bir gün olsun terk etmemiş. Doğup büyüdüğü topraklardan kopamayan, depremin hemen ardından cesaret örneği gösterip iş yerini açan ve tarımsal üretimin devam etmesi için yoğun çaba gösteren Sayın Sürmeli, o yorgun süreçten şöyle bahsediyor: “6 Şubat tarihinde çok büyük bir afet yaşadık. O şoku atlatmamız 3 gün sürdü. Tarım öyle bir şey ki üretim durmuyor. Depremden daha az etkilenen özellikle Reyhanlı bölgesindeki çiftçiler bizleri arayıp üretime devam etmek zorunda olduklarını bildirdiler. Hatta bir üreticim var beni arayan, çocukları enkaz altında kalmış ve halen daha çıkmadı. Üreticim enkaza gidiyor bir sonuç alamıyor. 700 dekarlıkta buğday ekim alanı var bu üreticinin. Buğdaya ilaç atmak zorunda, çünkü üretimin devam etmesinin farkında. Beni aradı, “İlaç alabilir miyim?” dedi. Ben de kendisine serzenişte bulunarak, bu afette arayıp ilaç soruyorsun, nasıl iş yerlerini açalım şeklinde. Benim de ailem dışarıda, arabada yatıyoruz. “Oğlum, gelinim, torunlar enkaz altında ama benim bu tarlalara bakmam lazım” dedi. Yani bizim çiftçiler, çocukları, anası, babası, yakınları enkaz altındayken üretimi devam ettirmek için yoğun çaba sarf ettiler. Bu sözleri söyledikten sonra tüylerim diken diken oldu, tepki gösterdiğime pişman oldum. Hemen depremden az hasar gören Antakya ve Serinyol şubelerimizi hizmete açtık. İş yerlerine geldiğimizde her şey yıkık döküktü. Sildik, süpürdük, toparladık derken, üreticilerin ihtiyaçlarını karşılamaya başlamıştık ki Hatay merkezli 6.4 şiddetindeki deprem tekrar iş yerlerimizde hasara yol açtı. Çalıştığım çiftçilerin hepsini toparladım, imece usulü iş yerini tekrar ayağa kaldırdık. Yeni yeni toparlanmaya çalışıyoruz. Hepsine bu sebepten dolayı minnettarım. İşin özü çiftçi her türlü şartta üretmek zorunda, üretiyor da. Bu çalışkan, fedakar insanların artık hak ettiği geliri elde etmeleri gerekiyor.”
Çiftçi hak ettiği geliri elde etmelidir
Amik Ovası, hemen her ürünün üretildiği verimli topraklar. Bölgede meyve ve sebzenin yanında buğday, pamuk ve mısır ön plana çıkıyor. Sayın Sürmeli, özellikle bölgede buğday üreticisinin hak ettiği geliri elde edememesinden dert yanıyor: “Rusya – Ukrayna savaşı ve akabinde gelişen olaylar, tahıl koridorunun açılması vs. sebeplerden dolayı İskenderun Limanında buğdayın tonu 250 dolardan işlem görüyor. Dolar 25 lira olsa bile tonu 6.250 TL’ye tekamül ediyor. Yani yurtdışından Türkiye’ye gelen buğdayın maliyeti 6.250 TL. TMO’nun açıkladığı fiyat 8.250 TL. Aradaki uçurum çok fazla. Piyasada şuan 6.500 – 6250 TL’den işlem görüyor buğday. Hatta bir ara 5.750 TL’ye kadar fiyatın düştüğü bilgisi geldi. Bölgemizde buğday hasadı Mayıs ayının sonunda oluyor. Buğday fiyatı ise 25 Haziran’da açıklandı. O tarihe kadar hasadını yapan çiftçi zaten buğdayını satmıştı, ki Ofis’te açık değildi. Devlet çiftçiyi sübvanse etmesi gerekirken biz ediyoruz aslında. Örneğin, üreticinin bana borcu var, ama istemiyoruz. Büyük yıkım yaşamış, ailesini, yakınını, evini kaybetmiş. Nasıl isteyebilirsin? Bu sene üreticinin ürettiği buğday ve diğer emtialar para etmedi. Buna rağmen girdi maliyetleri iki, üç kat artış gösterdi. Bu şartlar altında üretim yapılamaz hale geldi. İlerleyen yıllarda hem ülke ekonomisi hem de gıda açısından büyük sıkıntılar yaşanacağının göstergesidir bu durum.”
Devlet bölge çiftçisini hiç olmadığı kadar desteklemelidir
Sayın Mustafa Sürmeli ve bölge çiftçisi, elini taşın altına koyanlardan. Tarımsal üretim bölgede bir saniye dahi durmadıysa bunda en büyük pay bu değerli insanların. Kendileri zor şartlar altında, yıkımların arasında ülke ekonomisine katma değer üretirken devletten yeteri kadar destek aldılar mı? Sayın Sürmeli, bu sorumuza şu şekilde cevap veriyor: “Depremin ardından çiftçilere sadece tohum desteği verildi. Çok büyük bir destek verildiğini söyleyemeyiz. Kentteki sıkıntılara odaklanılırken kırsal unutuldu. Çoğu köyde her ailenin iki çadırı var, birinde kendileri kalıyor, diğerinde hayvanları. Bölgede çiftçi hala çalışıyor, bu zor günlerde bu alın terinin karşılığı olmalıdır. Devlet bölge çiftçisini hiç olmadığı kadar desteklemelidir. Böyle giderse önümüzdeki sezon çiftçi ekimden uzaklaşacak. Özellikle pamukta büyük tehlike var. Ülke olarak pamukta %60 oranında dışa bağımlıyız. Amik Ovası da önemli pamuk üretim bölgesidir. Girdi maliyetleri bu hızla artar, emtia para etmezse pamuk ekimi düşecek. Tehlikenin farkına varmalı artık devletimiz. Buğday şuanda 10 TL olmalıdır. Devlet aradaki farkı sübvanse etmelidir. 10 Ağustos tarihinde bölgemizde mısır hasatları başlayacak. Göreceksiniz Ofis, mısır fiyatını Ağustos sonu Eylül başı gibi açıklayacak. Piyasa oturmuş oluyor, oturmuş piyasanın üstünde fiyat açıklıyorlar. Emtia fiyatlarının yüksek olması için doğru tarım politikası uygulanması gerekiyor. Şuan doğru bir tarım politikası uygulanmadığını söyleyebilirim. Üretici ayakta durmak için çok büyük çaba sarf ediyor. Zaten çiftçi işçiliği kendisi yapmasa külliyen zarar eder. Çiftçi, “Ben bu sene başa baş çıkayım yeter” diyor. Bu çok acı bir cümledir. Niye çalışıyorsunuz ki o zaman? Ben de çiftçilik yapıyorum. Bu şartlar altında çiftçilik yapılmasını mantıklı bulmuyorum.”
harmanTIME ve Sumi Agro Turkey aileleri olarak Sayın Mustafa Sürmeli’ye samimi söyleşi için teşekkür eder, tüm depremzede vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileriz.