KIMITEC Group CEO’su Félix García: “Hem verimli hem de doğal olabilen bir tarım sistemi arıyoruz”

Doğanın gücü, inovasyon, biyoteknoloji araştırması, yaratıcılık ve yetenek. Bunları kendine ilke edinmiş, doğal çözümler ile gezegeni kirletmeden verimli ve kaliteli üretim yapmayı hedefleyen bir biyoteknoloji şirketidir KIMITEC. Biyopestisitler, biyostimülanlar, prebiyotik ve probiyotikler ile tarıma doğal bir alternatif tasarlayan KIMITEC’in iş modeli, kimyasal kalıntılardan %100 arındırılmış gıda sağlayan ve bunu uygun fiyatlarla sunabilen bir çiftçilik sistemini hedeflemektedir. Kendini biyoteknoloji alanına adamış şirket olarak öne çıkan KIMITEC’in CEO’su Félix García’yı, bu ay röportaj sayfalarımıza konuk ettik. “Ne yaptığımız önemli değil, asıl önemli olan bunu neden yaptığımızdır” diyen García ile tarımı, yenilikçi ürünlerini ve yatırımlarını konuştuk.

Sayın García, KIMITEC’i kısaca bize anlatır mısınız?

İçinde bulunduğumuz COVID-19 pandemi sürecinde yaşanan sıkıntılar tüketicilerin gıda güvenliğine olan talebini artırmıştır. Bu durum, Kimitec gibi kendini biyoteknoloji araştırma alanına adanmış şirketleri öne çıkarmıştır. Kimitec Group’un merkezi İspanya Almeria’da bulunmakta olup, ABD’de, Peru’da, Çin’de ve en son olarak Brezilya’da bölge ofisleri bulunmaktadır.

Mevcut genişleme süreciniz sizi Brezilya’ya kadar ilerletmiş. Orada beklentileriniz nelerdir?

Brezilya, dünyadaki en büyük gıda üreticilerinden biridir. Her tür meyve ve sebzenin yanı sıra kahve, şeker, tahıllar, mısır, pamuk ve soya fasulyesi üretimini 35 milyon hektar ekili alanda gerçekleştirmektedir. Dünyanın önde gelen üreticilerinden biridir. Almeria’daki genel merkezimizde, Avrupa’nın sera merkezi olan bu bölgede tarımsal problemlere ve bitki yoksunluklarına dair özellikle meyve ve sebzeler başta olmak üzere çok sayıda doğal çözümler geliştirdik. Bununla birlikte zamanla tahıl ve baklagiller öncelikli olarak sıra bitkileri sektörüne giriş yaptık. Günümüzde, dünyanın farklı tahıl üretim alanlarında kullanılan geniş ve etkili bir ürün portföyümüz bulunmaktadır. Brezilya devasa bir pazardı ve teknolojilerimizden yoksundu. Birkaç yıl içerisinde ürünlerimizle tanışan yerel çeşitlerde oluşturduğumuz katma değer çok gelişti ve hızla gelişmeye devam ediyor.

Kimyasal pestisitlere alternatifiniz neye dayalıdır?

Yaklaşık 16 yıl önce, bir vizyonumuz vardı: Dünyadaki tüm kimyasal pestisitleri ve sentetik hormonları gıda üretim döngüsünden silip atabilmek. Bu gerçek bir meydan okuma çünkü doğal çözümler üretmenin ötesine geçiyor; aynı zamanda bu çözümlerin sentetik kimyasallar kadar etkili olmasını gerektiriyor. Homojenite ve etkinlik, bunlar anahtar kavramlar olup tarımda kimyasal pestisit kullanımına alternatif sunabilmek için mümkün olan tek yoldur. Bütün endüstri paydaşları meyve ve sebze üreticilerine etkinliklerini koruyarak %100 kalıntıdan ari üretim gereçleri sunabildikleri zaman bu değişim modeli bir gerçekliğe kavuşabilecektir.

Mottonuz, “Kimyasal sentez öldü”. Bununla ne demek istiyorsunuz?

Bu sadece benim söylediğim bir şey değil. Kendisini bu işe adayan şirketler dönüşüyor. Gerçek bu. Bu nedenle bizim gibi firmaları yüzlerce milyon Eurolar ödeyerek satın alıyorlar. Nihayetinde pazarı biçimlendirenler tüketicilerdir. Tüketicilerin gıdalarında kimyasal bulaşma isteyip istemedikleridir. Burada tartışılacak bir şey yoktur. Çünkü birisine, “içerisinde kimyasal moleküller olan bir portakal suyu mu yoksa doğal olanı mı istersiniz” diye sormak saçma bir soru olur. Başka alternatifler olmadığı dönemlerde soru şöyleydi: “Yemek istiyor musun yoksa istemiyor musun?” Bugün ise elimizde yeni doğal teknolojiler mevcuttur. Bunlar yeterince ve iyice yerleşmiş olup, mevcut üretim modelini daha sağlıklı ve daha sorumlu hale dönüştürebilecek kadar gelişmişlerdir.

Organik Tarım hakkında ne düşünüyorsunuz?

Organik tarıma inanıyoruz, fakat organik ürünler çoğu insana ulaşmıyor. Eğer organik ürünler daha uygun fiyata sunulabilseydi, herkes organik tüketirdi. Ancak eko-çiftçiler kimyasallar kadar etkili olabilecek biyopestisitlerden yoksunlar. Bu da verimliliklerini etkiliyor. Benim için, ne yaptığımız önemli değil, esas önemli olan niçin yaptığımız. Artık organik ve konvansiyonel zıtlaşmasını geçtik çünkü bizim argümanımız aynı zamanda hem verimli hem de doğal olabilen bir çiftçilik modeli üzerine kurulu. Kimyasal kalıntılardan ari ama bütün aileler için erişilebilir gıda sağlayan bir model.

“Ezber bozan biyoloji” ne demek, açıklayabilir misiniz?

Biyoloji ezber bozan değildir ama bizim vizyonumuz öyle. Ta başından beri bizim vizyonumuz organik tarım kadar temiz bir tarım sistemine konvansiyonel tarım fiyatları ile ulaşmayı sağlamayı amaçlamaktadır. Böylelikle bu ürünlere herkes erişebilecektir. Bu hem üretici hem de tüketici için erişilebilir maliyetlerle olmalıdır. 5, 6, 7 Euro fiyatlı bir domates? Kim bunu ödeyebilir? Herkes bizim vizyonumuzun imkânsız bir meydan okuma olduğunu düşündü. Ancak biz diğer türlü düşündük ve bunu beşerî ilaç endüstrisinin doğal kaynaklarla gerçekleştirdiği bilimsel yaklaşımlarla mümkün kılabileceğimizi keşfettik. Ezber bozma terimi, problemi farklı bir açıdan görmekten ve tabi tonlarca cesaret ve kararlılıktan kaynaklanıyor. Günümüzde, gerçekten de mahsulleri sentetik kimyasallar olmadan elde etmeyi sağlayan gereçler sunabiliyoruz ve vizyonumuz değişti. Ancak pazar hala bize ne kadar çılgın olduğumuzu söylüyor. Bir zamanlar toprakta yaşayan ancak sentetik kimyasallar ile tamamen yok ettiğimiz mikro organizmaları kullanarak gıdaların lezzet, aroma gibi organoleptik kalitelerini, kimyasalların zararlı etkilerinden koruyan niteliklerini ve sağlığı destekleyen faydalarını yeniden kazanmak istiyoruz.

Biyopestisitler nihai ürünleri ve gıda güvenliğini nasıl etkiliyor?  

Mevzuat açısından bakacak olursak, çoğu ülkelerde biyopestisitler pestisitlerle aynı tescil süreçlerinden geçiyor. Süreçler, maliyetler ve ürün güvenlik gereklilikleri tamamen aynı. Esas farklılık ise bizim moleküllerimizin kaynağında yatıyor; bunlar doğrudan doğadan özetlenen, çevre ile ve bizimle milyonlarca yıldır bir arada olan moleküller. Öte yandan, laboratuvarlarda yapılan sentetik moleküller büyük bir problem ortaya çıkarıyor çünkü bunlar tamamen doğada çözünemeyen ve zehirli maddelerin birikimi için “mükemmel” bir zemin hazırlayan, sonunda da farklı hastalıklara yol açan maddeler. Son 10 yılda Avrupa meyve ve sebzelerle birlikte yemekte olduğumuz 100’den fazla sentetik molekülü yasakladı. Ancak şimdi bunların elenmesiyle özellikle insan sağlığı ve evreye olan etkileri nedeni ile yeni bir mevzuat yükümlülüğü getirildi. Zirai bir ilaç tarım endüstrisindeki bir zararlıyı öldürmek için tasarlandığında aynı zamanda arıları da öldürüyor, çevreyi kirletiyor ve insan sağlığını etkiliyorsa açıkça bir problemimiz var demektir.  Şimdi farkına varılıyor ki, sentetik moleküllerin biyolojik birikimi bütün sistemlerde bir etkiye sahip. Dolayısı ile insan sağlığına ve çevreye zararları olan bir molekülün 30 yıl boyunca kullanımda olup, sorular sorulmamış, cevaplar verilmemiş bir mantıkla sadece yasaklanmasını sorumlu bir tavır olarak görmüyorum. Bizler şu anda biraz Golyat’a karşı savaşan Davut gibi olsak da, sentetikler yerine doğal moleküllere dayalı bir sistemi savunmaya bizi iten güç, aslında sorumluluk duygumuz.

İşiniz araştırmaya dayalı bir iş ve yakın geçmişte kendi inovasyon merkezinizi açtınız. Buna ne kadar yatırım yaptınız ve ne bekliyorsunuz?  

Biyopestisitler, prebiyotikler, probiyotikler ve biyostimulanlar konusunda Avrupa’nın en büyük araştırma merkezi olan MAAVI’yi gerçekleştirmek için inşasında 20 milyon Euro yatırımda bulunduk. MAAVI, Making A Vision (bir vizyon yapmak) ifadesinin kısaltmasıdır. Ancak çalışmalar önümüzdeki yaz döneminde de devam edecek ve toplam yatırım tutarı 50 milyon Euro’yu bularak sonraki fazların tamamlanması sağlanacak. Size az önce belirttiğim gibi, endüstrimiz dönüşüyor ve temel olarak dünya üzerindeki tüm zirai zararlılara karşı insan sağlığına ve çevreye saygılı çözümler bulmaya ihtiyacımız var.  Sadece birkaç yıl önce küçük bir laboratuvarımız vardı ve şu anda dünya üzerindeki en önemli zararlılara karşı çözüm araştırması yürütülen 36 adet projemiz mevcut.

Önümüzdeki 10 yıl içerisinde tarımın ve beslenmenin nasıl olacağını düşünüyorsunuz?

Tarımın geleceği halihazırda belirlenmiş durumda. AB Komisyonu 2030 yılına kadar kimyasal molekül kullanımını %50, gübre kullanımını ise %30 azaltma kararlılığını açıkladı. Bu tüketiciler için iyi ama aynı zamanda çiftçilerin verimliliğini yüksek tutacak doğal çözümler getirmezsek ürün fiyatları artacak, kırsal kesim sahipsiz kalacak ve özellikle Avrupa’daki tarım sürdürülebilir olmayacak. Yani bir problemle karşılaşacağız. Daha temiz bir tarıma doğru ilerleyen ve öncülük ettiğimiz bu yolculuğa mantık katacak tek şey bizim düşüncemize göre sentetik kimyasallar kadar etkinliğe sahip doğal çözümler geliştirmektir. Daha da ötesinde, doğal ve üretken gıda üretim sistemine doğru ilerleyen bu yol sadece bitki tarımını ilgilendirmiyor; aynı zamanda su ürünlerini ve hayvan yetiştiriciliğini de ilgilendiriyor. Bu mücadele ile baş edebilmek için çözüm modelimizi bu alanlarda da geliştirmeye devam ediyoruz. Böylece %100 kimyasallardan arındırılmış gıda üretimini mümkün kılabileceğiz.

Biyostimulant, prebiyotik ve probiyotikler nedir? Tanımlayabilir misiniz?

Biyostimulantlar: Bitki metabolik süreçlerinin analizi ve bitki fizyolojisi konusundaki bilgilerimizle, bitkisel üretim döngüsündeki tüm aşamaları geliştirebilen özel amaçlı çözümler üretiyoruz. Biyotik ve abiyotik strese karşı direnç, köklenme, filizlenme, tutum, erkencilik, meyve iriliği ağırlığı, yeknesak meyve eldesi gibi.

Probiyotikler: Fitohormonların sentezi, atmosferik azotun bağlanması, stresin azaltılması, topraktaki bağıl besin elementlerin çözünmesi, besinlerin ve suyun bitkiye daha iyi alınmasını sağlaması gibi etkileri olan,  bitkilerin vejetatif gelişimini destekleyen, verimliliğini ve kaliteyi artıran mikrobiyal kültürlere dair geniş bir çözüm çeşitliliğimiz mevcut. Örneğin: Genus Pseudomonas, Azospirillum, Bradyrhizobium, ve Bacillus ile genus Rhizophagus mikoriza kültürü.  

Prebiyotikler: Topraklardaki mikrobiyolojik canlılığın yeniden kurulması için faydalı mikroorganizmaların gelişimini hedefleyen prebiyotik moleküller içeren çözümlerimizdir.

MAAVI’de sürmekte olan ve tamamlanan projelere örnekler verebilir misiniz?

Geniş spektrumlu biyoherbisit.

Beyaz sinek, afid, trips, lepidoptera türleri için biyopestisitler.

Biyofungusitler (oomycete, botrytis, külleme, fusarium için)

Hidrojen Siyanamid’e doğal alternatif gibi örnekler verebilirim.

Ayrıca en son olarak AB Horizon 2020 programı çerçevesinde, tarımsal üretimde çok yıkıcı zararları olan Erwinia amylovora bakterisinden kaynaklanan Ateş Yanıklığı hastalığına karşı bir biyopestisit geliştirmek üzere seçilmiş ve çalışmalarımıza başlamış bulunmaktayız.

Önceki yazı
UPL Türkiye ve Sector Tarım’dan uzun süreli iş birliği
Sonraki yazı
GÜBRE DESTEKLERİ YÜZDE YÜZ ORANINDA ARTIRILDI

Bizi Takip Edin

E-Bülten

E-Mail Bültenimize Abone Olun Olup Bitenlerden İlk Sizi Haberdar Edelim.

Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
Menü